Ne aramıştın?

24 Kasım 2010 Çarşamba

From !?! To ..

         Sonunda aklındaki tasarıyı gerçekleştiriyordu. Bavulunu sessizce toparlamış, uzun süredir biriktirdiği parasını gizli yerinden almış, arabasına benzini doldurmuştu. Kotunu giydi, o sevidği ince kolsuz bluzu geçirdi üzerine. Pilot gözlüklerini taktı kafasına, tanyeri olduğu için birde kazak aldı. Hazırdı gitmeye, son defa eve baktı veda edermiş gibi. Not bile bırakmadı geriye. Hiçbir şey kalsın istemiyordu. O hayat eskiyeli çok olmuştu, belki de haddinden fazla. Apartman kapısını açtı bavulunu çekiştirerek. Elektronik olarak sadece bilgisayarı yanındaydı . Ama onu bile temizlemişti. Ne telefon vardı yanında ne de başka birşey. Yeni alacaktı, izlenmek istemiyordu. Daha arabasını aldığını bilen bile sadece bir kişi vardı.

        Arabaya bindi, üstünü açtı o temiz havayı ciğerlerinde hissedebilmek için. Yola çıktıktan sonra gazı kökledi. İyi hissettirdiğini  kendine itiraf ediyordu. Geleceğin bilinmezliği aklında soru işaretleri oluşturuyordu ve bunu seviyordu. Sevdiği şarkılardan bir CD'si vardı. Onu dinlemeye başladı. "There is always a room in life for this..." diye mırıldanarak yola devam etti. Saatler boyu araba kullandıktan sonra hava kararırken hedefine doğru yaklaştı. Denizin dinginliği ve sonsuzluğu onu rahatlatıyordu. Bir şarkı sözü geldi aklına. "De Alto Cedro voy para Marcan / Llego a Cueto, voy para Mayar" - "From Alto Cedro, I go to Marcan /I arrive in Cuto, and then I go towards Mayar." Yüzünde bir gülümseme belirdi. Galiba istediği yere varıyordu çünkü uzaktan küçük bir ev görünüyordu. Ahşaptan yapılma sevimli bir yer. "Sahilde bir tek o var" diye düşündü. "Ne güzel".. Arabayı evin yanına sürdü ve direkt durdu. Buralarda otopark sorunu olacağını sanmıyordu. Bavulunu aldı, ardından eve doğru yöneldi. İçini korku kapladı bir anda. "O da burada mıdır?" diye ummaya başladı. "Lütfen Tanrım.." Derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. 1-2 dakika sonra ona biri açtı kapıyı, beklenen kişiydi. Ona uzun uzun baktı. Bavulunu bıraktı ve sımsıkı adama sarıldı. Onun kendine has kumlu kokusunu içine çekti. Ve dudaklarından şu sözler döküldü. "Merhaba..."

23 Kasım 2010 Salı

Bana bunlarla gelin.

           Farklı düşünceli insanları seviyorum. Direkt beyin jimnastiği oluyor bana. Düşünceleri, hedefleri, söz edecek konuları olanları. Allahtan çevremde böyle insanlar bulmak mümkün. Yoksa ne yapardım cidden bilmiyorum. Hayatında aksiyon arayanlar, başka yerler görmek isteyenler, yeni fırsatları bilenler! Aynen devam edin diyorum.

          Bu arada biraz eski kitapları arşınlamak gerektiğini anladım. Ve bu kararımla Sürgün ve Krallık (Albert Camus)'u okumaya karar verdim. Daha önce Veba kitabını okumuştum ki, herkese tavsiye ederim.
       
        Bilim Teknik'in kasım sayısı biyolojiyle ilgilenenler için alınması gereken bir dergi. Benim için tanıyamayan beyin yazısı cidden çok etkileyiciydi. İnsanların nasıl sorunlar yaşayacağını tahmin edemiyoruz ama bu yazıda inanılmaz derecede sosyal hayatı etkileyebildiğini söylüyor. Örneğin; evlendiğiniz kişiyi tanıyamamanız. (bu cidden bir sorun olabilir :) Başka bir haber ise anti maddenin kısa bir süreliğine de olsa Cern'de yaratılmış olması. Etkileri üzerine hala tartışılıyor.

       ,
        Bu hafta çok istediğim bir etkinlik yaptım. Harry Potter 7 filmine gittim. Ne derlerse desinler, bence J.K. Rowling 7 kitapla çok harika bir dünya yaratmıştır. Sanki o dünya varmışta sadece o üzerine karakterler ekliyormuş gibi. 7. filmin gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim. Sanatsal açıdan 3. film ilk altı film arasında en iyi olarak gösterilmişti ki katılıyorum. Ama ben hala en favori kitaplarımın Ateş Kadehi ve Ölüm Yadigarları olduğunun söyleyebilirim. Ölüm Yadigarlarının uzun bölümünün önemli yerlerinin alınıp iyi bir akış sağlanmasını takdir ettim doğrusu. Filmle kitap arasında çok az ayrılık vardı ki hiç sırıtmıyordu. Sonunda ise kitabı okuduğumda için gayet mutlu ayrıldım. Ama içimdende keşke şunu 5 saat iki bölümüde art arda izlemek olsaymış demeden geçemedim. O zaman sinemaya!
 
     

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kafaya Takılanlar (bölüm 1)

      Arkadaşım ben anlamadım, neden bütün ahali 17.00 sıraları toptan e-5 i tıkıyor. Eskiden ne güzeldi, derdim oh hemen giderim eve, uzatırım ayaklarımı. Ama yok! Son bir ay İstanbul'a 1 milyon kişi göç etti herhalde. Valla İstanbul'un trafiği çekilmiyor. Yürüyerek gideceksin heryere veya motorsiklet edineceksin.

      Diğer bir konu ise insanlara da nasıl görünüyorum ben onu da anlamadım. Beklentileri arttıran bir tipim var herhal. Böyle herşeyde mükemmel olabilirim sanıyorlar. Onlara buradan "Ben de insanım" demek istiyorum.

      Bir de dedim (normalde spor yapıyorum) hem fit olayım hem de zayıflayayım. Ne hikmetse o kadar tatlıya karşı çıktım. (insan bayram sonunda başlar dikkat etmeye değilmi? işte..) Aslında tam da yenilecek dönem şu tatiller.. Eğer işi gücü siz yaratıyorsanız, araya çerez iyi gider diye düşünüyor. Ama ben onlarsız da kitaplarımı okudum bol bol. Ama çalışmam gereken şeyler hikaye oldu. Olsun, kitap okumak da iyidir bence. Ölü Ruhlar Ormanı'nı okudum, J.C. Grange'dan. Açık söyleyeyim adamın hayranıydım, hayal kırıklığına uğradım. 10-20 syf önce olayı  çözünce o bütün iyi kurgu gitti bi anda benim için. Okuduğum başka bir kitap olan Oliver Sacks'den Uyanışlar'ı tavsiye ederim. insanın gösterebileceği mucizevi çabaları gösteriyor. Türk yazarların macera romanlarını da okudum, tarzları nasıl diye. Gördüm ki biraz daha çalışma gerektiriyor daha yaratıcı olabilmeleri için. Bu kadar bayramda ne yaptığımdan konuştum o zaman "Geçmiş Bayramını Kutlu Olsun" demek de gerekir.

21 Kasım 2010 Pazar

Siyah - Beyaz




Bu aralar siyah beyaz fotoğraflara takmış durumdayım :) Gerçekten beni çok etkiliyorlar. Eğer ilginç fotoğraflar görmek istiyorsanız http://www.bbbarze.com/  'u ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Bazen moda ile ilgili fotoğrafları da görmeyi seviyorum çünkü bana göre kıyafetler sizi yansıtır ve moda bambaşka bir sanattır. Ve bence styleboom, nilerturk ve theblondesalad bu işi iyi yapıyor. (fotoğraflar benim ve bbbarzenin arşivindendir)

Aradan sonra

Bloğa yazmayalı 2 hafta olmuş. Bende bu arada düşünecek daha çok şey buldum ama aynı zamanda sorumluluklarımın ve sorunlarımın arttığını söyleyebilirim. Zor ya :) Bana birisi " nedense yurtdışında yaşayan türkler daha samimi oluyor ve istedikleri şey hakkında konuşabiliyorlar" dedi. Aynı gün içerisinde bir yourm yaparken sözümü kesti. Ben de  İşte niye biz özgürce konuşamıyoruz ve kendimizi ifade edemiyoruz'un cevabını verdin" dedim. Biz duymak istemediklerimizi susturduğumuz için birbirirmizi anlayamıyoruz ve başkalarına engel olluyoruz. Ne acı... Başka taraftaysa kendi hedeflerim sorgulanıyor, yanlış bulunuyor ve imkansız görünüyor. Ve bu benim aklıma başka bir soru getiriyor. "Neden?" Ben başkalarının bana sunduğu amaçlara doğru yönelmek istemiyorum. Benim kafamda olan sorular ve ileride nerede olmak istediğim açık ve net. Bunu uygulayabilirim veya uygulayamam ama bu benim sorunum. Diğer bir konu ise yaptığın her hareketin kesintisiz olarak sorgulanması. Küçük şeylere özellile çok takılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu şekilde başkalarını eleştirmek çok kolaylaşıyor ve kendimizi olduğumuzdan üstün görüyoruz. Yanlış! Elbette insanların beğenmediğimiz yönleri olacak ve bunları söylemeliyiz. Ama bunu yaparken onların da düşünceleri olduğunu ve eğer kişi kendimiz olsaydı diye düşünerek empati kurmalıyız.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Yeni

Yeni nedir? Bence insanlara bu kavram bilinmezlik ve korkulan birşeymiş gibi geliyor veya tam tersi hemen alınası birşey. Nedense kendisi hep reddediliyor bazı konularda. Yeni bir sistem mi var? Hemen kötülüyoruz. Ne olduğunu bilmeden, daha mı kolaylaştıracak işimizi anlamadan. Tek düşünce benden uzak olsun da ya da ya eskisinin nesi vardı? İşte bu zihniyete sen bi farklılık yaratmaya çalışıyorsan vay senin haline! Mutlaka bunu deneyenler kendilerini yalnız hissedeceklerdir. Bir de aynanın öbür yüzü var. Yeni bir cep telefonu  mu geldi. "Hemen almalıyım" veya bu sene şapkalar mı moda "Ay iki rengini de mi alsam" Ne kadar tüketici olabiliyoruz. Birşey eskiyince salla gitsin. Öte yandan kafalarımızda hala örümcek ağları duruyor temizlenmeyen. Ve arada kaynayıp gidenlere kimse birşey demiyor.